İngiltere'ye yerleşmek, Ankara Anlaşması ve Yurtdışında yaşamak konusunda size super bir yazı hazırladık... Çocukluk arkadaşım Gözde ve Sevgili Eşine bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyoruz=)
Gözde ve Osman… Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? (Nereden mezunsunuz, ne iş yapıyordunuz Türkiye’de? Evli misiniz?)
Gözde: Herkese merhabalar öncelikle =)
Ben Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunumuyum, Osman ise Beykent Üniversitesi Bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun. 2015 yılından beri marketing alanında çalışıyorum, Osman’ın benim çalıştığım iş yerimde teknoloji departmanında çalışmaya başlamasıyla tanıştık. Akabinde bir arkadaşlık dönemi ve nihayetinde bir birliktelik başladı. Yaklaşık 1,5 yıldır da evliyiz.
İngiltere’de yaşamaya nasıl karar verdiniz? Karar verdikten sonra İngiltere’den oturum alabilmek için neler yaptınız?
Aslında bunun birçok sebebi var, genellikle de bu kararı alanların birden fazla sebebi vardır ve altı çok doludur, bundan eminim. Bizim de öyle aslında. Biz de birçok insan gibi birkaç sene de olsa yurtdışında yaşamak isteği vardı zaten.
Aslında bundan da enteresanı “Evet ya, neden olmasın ki?” dediğiniz gün. Etrafınızda birden fazla sebep örüledursun, “Evet ya neden olmasın?” anı hiçbir zaman unutamayacağınız bir an oluyor herhalde. En azından bizim için öyle oldu.
İş yerinde sıkıntılı geçirdiğim birkaç hafta oldu, uzun uzun düşüncelere dalıyordum. Aynı dönemde bir videoya denk geldim sosyal medyada, 1 dakika 37 saniye; “Istakozlar nasıl büyür?” Nasıl büyür gerçekten? Burada sorunun yanıtı biyolojinin sınırlarının da dışında. Özetle video, ıstakozların sert kabularının içinde yumuşak bir dokudan oluşan canlılar olduğunu, zamanla bu sert kabuğun kendilerine dar gelmesi sebebiyle ıstakozu strese soktuğunu ve girdiği bu stres sayesinde ıstakozun kabuk değiştirerek, geliştiğini anlatıyordu. Burada sadece biyoloji yok. Burada felsefe var. O sıkıntılı dönemlerimiz hiç olmasa ya da her depresyona girdiğimizde ilaçlarla kendimizi yatıştırabilirsek, o kabuğu değiştirmeye belki de hiç ihtiyaç duymadan yaşar gideriz.
Videoyu izledikten sonra durakladım bir an, Whatsapp’dan yazdım Osman’a;
“Neden gitmiyoruz?”
Sıradan bir gün, belki de hiç unutmayacağımız bir dönüm noktası oldu hayatımızda. Her şeyden önce denemek istedik bunu. Yaşımız genç, çocuğumuz yok, özellikle Osman’ın mesleği Birleşik Krallık’ta çok aranan bir meslek ve geniş bir sektöre sahip. Bütün bunları araştırmaya, bilenlere sormaya başladık. Özellikle de İskoç ve İrlandalı arkadaşlarımıza danıştık. Nasıl gidilir, neler gerekir vs. her şeyi araştırmaya başladık. Sonunda gitmenin en kolay yolunun Ankara Anlaşması olduğunu anladık.
Osman: Tabi bu sırada, yine bizim gibi evli olan bir arkadaşım ve eşi de niyetlendi. Hatta çabuk davranıp, başvurularını Haziran sonu gibi tamamladılar ve sürpriz bir şekilde 3 haftada vizeyi aldılar ve Temmuz sonu gelip yerleştiler. Normalde en az 5-6 hafta sürüyor vizeyi almak. Bu anlamda çok şanslılardı, biz 7 hafta bekledik neredeyse…
Ankara Anlaşması nedir? Neleri kapsıyor?
Osman: Ankara Anlaşması 60’lı yıllarda Türkieye ve AB arasında yapılmış bir anlaşma, İngiltere’nin bağlantısı AB üyesi olması yalnızca. Ancak gelin görün ki bugün bu anlaşmayı dikkate alan tek AB üyesi Birleşik Krallık. Bu da geçmiş yıllarda bir Türk vatandaşının itirazı üzerine oluyor. Türk vatandaşlarının zamanında yapılan bir anlaşmayla böyle bir hakkı olduğunu ama hiçbir ülkenin bunu dikkate almadığı itirazıyla Avrupa İnsan Hakları mahkemesine kadar gidiyor ve sonunda başvuru yaptığı İngiltere, mahkeme kararıyla bu hakkı tanımak durumunda kalıyor.
Haliyle arkası da geliyor. Zaman içerisinde yavaş yavaş olmak üzere artan başvurular, belli bir dönemden sonra iyiden iyiye hızlanıyor. Son birkaç yıldır, özellikle de bu sene rekor seviyelerde. Herkesin bir sebebi var elbette ama Türkiye’nin ekonomik ve siyasi problemlerinin hakkını da vermek lazım. İnsanların maddi manevi hareket alanın kalmaması, tehdit ve baskı anltında hissetmesi bu tip alternatifleri zorunluluk haline getiriyor birçoğu için.
Gözde: Bizim için zorunluluk değildi, bazı ideallere daha erken kavuşmanın anahtarı gözüyle baktık hep. Zaten insanların en çok da anlamakta zorlandıkları kısım bu oluyor. “İkinizin de ne güzel işleri var, eviniz var, arabanız var, maddi hiçbir sıkıntınız yok. Neden peki?” Önceki soruda da buna yanıt vermeye çalıştım.
Ankara anlaşmasına gelince… Bu anlaşma ile Birleşik Krallık sizden şunu diyor; “Bir şirket kur, iş planını hazırla, bu işi yapmaya hem eğitim hem tecrübe anlamında muktedir olduğunu belgelerle kanıtla, gel ve büyütmekte olduğumuz sektörlerin gelişmesine katkı sağla. Ben de sana, oy kullanmak ve pasaport dışında, sağlık hizmetleri dahil her olanaktan yararlanma fırsatı sunayım. Ancak geldiğinde mutlaka “Yapacağım” diye taahhüt ettiğin işi yap ve belli bir ciroya ulaş, aksi halde 1 senen dolduğunda +3 yıllık uzatmayı alamazsan ülkene dönersin. Alırsan da 5 sene sonra süresiz oturum ve akabinde de vatandaşlığı alırsın.”
Osman: Başvuru 1 kişi üzerinden yapılıyor. Biz benim üzerimden başvurduk. Ancak en şanslısı “Dependent vize” sahibi, yani Gözde. Evrakların %80’i asıl vize sahibine dair. Dependent ise eş durumundan otomatik olarak vize sahibi oluyor. Üstelik asıl başvran sadece self-employed olabilirken, Dependent istediği şirkette, istediği şekilde çalışma hakkına sahip oluyor. Çocuğu olan aileler için de güzel fırsatlar var, burada çocukları devlet okullarında, tamamen ücretsiz olarak okuyorlar. Ancak gelmeyi düşünenlere bir uyarımız olsun, gözlemlediğimiz kadarıyla buraya çocuklu bir ailenin, özellikle de bu anlaşma üzerinden göçmesi, ciddi sorunları da beraberinde getirebiliyor. Bu anlamda kendimizi epeyi şanslı hissediyoruz.
İngiltere’de nerede yaşıyorsunuz? Ev bulmak zor mu? Siz nasıl bir yol izlediniz?
Gözde: Kimsenin gözünü korkutmayalım ama burada ev kiralamak, yeni gelen insanlar için gerçekten çok zor olabiliyor. Bunun istisnai örneklerini de görmek mümkün ancak söylentiler doğru maalesef. Ankara Anlaşmasıyla gelip direkt işe girerseniz bu sorunu daha kolay aşarsınız. Ev sahipleri, düzenli bir geliriniz olduğundan, bunun hem kirayı ödemenize, hem de geçinebilmenize izin verdiğinden emin olmak istiyorlar. Hatta kredi skorunuz sorgulanıyor. Yeni geldiğiniz bir yerde hiçbir kredi geçmişiniz de yok haliyle.
Osman: Bu noktada şöyle bir paradoks çıkıyor karşınıza, ev sahibi banka hesabı soruyor, banka proof of address soruyor. Yani bir yerde ikamet ve bana kanıtla diyor banka, aksi halde hesap açmam diyor. Eee ev sahibi de banka hesabın bile yok diyor, ne olacak? Yakın zamanda bizzat deneyimledik, hemen anlatalım…
Monzo adında bir bankacılık uygulaması var, biraz bizdeki Enpara gibi. Her şey tamamen internette. İlk gittiğinizde kaldığınız yer her neresiyse, arkadaş evi, Airbnb vs her neyse, orada kaldığınız süre içinde bu uygulamayı indirip, hesabınızı açıyorsunuz. Birkaç gün içinde debit kartınız kaldığınız yerin adresine geliyor. Karta para yükleyip kullanmaya başlıyorsunuz. Sonra Monzo’dan ıslak imzalı bir statement istiyorsunuz. Bir iki gün içinde de aynı adrese statement geliyor. Gelen statement, ve biraz da ciddiyet katmak için şirket kuruluş belgeniz, pasaportunuz, ilk geldiğinizde aldığınız BRP kartınız yani Britanya kimliğinizle bankaya gidiyorsunuz.
Gözde: Burada şunun altını çizmekte fayda var,bu ülkede her şey çok yavaş ilerliyor. Bankacılık sektörü de öyle. Biz HSBC ile çalışıyoruz. Osman’ın bahsettiği yöntemle kişisel hesabımızı açtık, sonra da aynı yöntemle ticari hesabımızı açtık geçtiğimiz hafta. Bazen kapı kapı banka dolaşmak da gerekebiliyor bu arada.
Ev bulma konusu burada bitmiyor tabi, evden söz ederken banka süreçleri hakkında da bilgi vermek istedik. Emlak sektörü burada vızır vızır. Anında evler dolup boşalıyor. Bulunca da uzun uzadıya düşünmeye vaktiniz olmuyor. Okurken biraz daraltmış olabilir sizi, kusura bakmayın=)
Ev sahipleri genellikle az önce bahsettiğimiz kriterlere dikkat ediyorlar, bunun dışında referans talep ediyor çoğu. Bizden önce gelen arkadaşlarımıza “Referansınızın birikim hesabı var mı?” dediler, arkadaşlarımız da “Evet” dediler ve belgelediler. “Peki refersansınızın bu hesap dışında da parası var mı, neyle geçinecek?” dediklerinde, 2 ayın sonunda sorgulamalardan yılmış olan arkadaşlarımız “Peki dediler, biz vazgeçtik” Gerçekten yılmışlardı ama… Sonra tabiri yerindeyse bu “atar” işe yaradı ve evi kiraladılar.
Osman: Biz ev aramayışına yeni başladık, Londra’da kiralar gerçekten yüksek, iyi araştırmak gerekiyor. Şansınız varsa Londra’da başlamayın, bütün Birleşik Krallık sizin. Küçük bir bölgesinde başlayabilir, iş imkanına göre kolayca yer hatta ülke değiştirebilirsiniz. (İskoça, Galler, Kuzey İrlanda veya İngiltere’nin Londra dışındaki herhangi bir şehri…”
Buradaki hayatınızda en çok neyi sevdiniz ve neye hala alışamadınız – sıkıntı yaşıyorsunuz? Yaşam kaliteniz arttı mı?
Gözde: Uyku… Nasıl mı? Sebebini tahmin edebildiğim üzere, burada daha dinç uyanıyor insan. Londra gibi büyük bir şehirde olmamıza ragmen, her tarafın beton olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum ben. Bir de hava kışın baya erken kararıyor, bu da upuzun bir akşam demek, o nedenle günler uzun geliyor.
Bunun dışında alışveriş. Alışveriş burada çok keyifli oluyor çünkü gerçekten çok uygun. Hayal edemeyeceğiniz ürünler, özellikle Türkiye’de ciddi anlamda el yakan ürünler burada çok uygun. Ya da biz pahalı almaya o kadar alışmışız ki, normal fiyatar bize ucuz geliyor.
Şimdi kötü yanlarına gelelim;
Osman: Sokaklar pırıl pırıl, her taraf yemyeşil ama kültürden midir bilmem, türkler dışında burada yaşayan hemen her milletten insan -buna İngilizler de dahil- ev hayatlarında inanılmaz pisler. Temizlik gerçekten Türkiye sınırlarının içerisindeki bir kavrammış. Bunu yurtdışına tatile gittiğinizde de anlamanız mümkün değilmiş. Gerçekten bir süre, uzun bir süre yaşamak ve çevre edinmeye başlamak lazım bununla yüzleşmek için.
Gözde: Yani kendi adıma mecur olmadıkça ben herhangi bir İngiliz’in evinde yemek yeyip, uyuyabileceğimi sanmıyorum. İlk hayal kırıklığımız buydu bizim. Kelimenin tam anlamıyla Fecaat…
Sağlık sistemi kötü, kötü hafif kalıyor, berbat. Çok yavaş ve acillerde ölüm oranı çok yüksek. Her şeyin yavaş olması, her işin posta yoluyla yürümesi söz konusu sağlık olunca romantic gelmemeye başlıyor. Biz şu ana kadar yaşamadık çok şükür ama herkesin başına gelebilecek şeyler sonuçta.
Londra’da hayat pahalı mı? Günlük harcamalarınızdan örnek verebilir misiniz?
Osman: Kira ve ulaşım en pahalı harcama kalemleri. Burada da Paris’teki gibi zone mantığı var, seyahatiniz esnasında ne kadar zone değiştiriyorsanız o kadar pahalı bir ulaşım yapmış oluyorsunuz. Yani system diyor ki, çalıştığın zone da otur ya da oturduğun zone da çalış ve trafik yapma.
Buraya gelip, alışverişe çıkınca üreten ekonominin içinde olmanın farkını yaşıyorsunuz gerçekten. Asgari ücret 1400 seviyelerinde, iki kişilik bir ailenin aylık mutfak masrafı 200-250 arasında, daha yukarı çıkmak imkansız değil ama gerçekten para harcamayı kafaya koymadıysanız zor harcarsınız fazlasını. Yani gıda en son düşüneceğiniz gider kalemi.
Gözde: Fazla ekonomik davranma niyetindeyseniz, burada marketlerden yapacağınız hazır gıda alışverişlerinde, örneğin 2 büyük boy dondurulmuş pizzayı 2 pound karşılığında, 2 kişilik bir öğlen yemeği yiyebilirsiniz. Bizim burada 2 kişi için, 3 öğün için toplam harcamamız ortalama 10-15 pound civarında sanırım. Tam anlamıyla bir ev hayatı yaşamadığımız için yüksek yani. Bu rakam çok daha aşağılara iner yemek yapmaya başladığımızda.
Bunun dışında her ne sebeple gelirseniz gelin, ülkemizdeki milyoncularla aynı konseptte olan “Poundland” lere mutlaka gidin. Yalnız ciddi bir nüans var burada, burada her şey gerçekten 1 pound. Turist için gelenler dahi kur hesabı yaptığında Türkiye’den daha ucuza geliyor. Türkiye aynı markalara verdiğimiz miktarları düşününce “Delilik!” diyoruz.
İngilizler kibar mı? Sizlere nasıl davranıyorlar?
Gözde: Ev ortamlarındaki temizlik sorununu hesaba katmazsak, çok kibarlar ve çok sakinler. Biz Akdenizliler biraz kanı deli akan insanlarız; alınganlık, tavır ve fevrilik hat safhada bizde. Onlar öyle değiller, sakinler ve beklemekten keyif aldıklarını düşündürtecek kadar yavaşlar. Irkçı bir yaklaşımla karşılaşmadık şu ana kadar. Karşılaşsak da ağır bir hakaret vs olmadıkça takılacağımı sanmıyorum ben. Hatta anlıyorum bile diyebiliirim kendi ülkemizde yaşadığımız malum sebeplerden ötürü…
Gezdiğiniz yerler arasında en çok nereleri beğendiniz?
Osman: Biz Blackheath bölgesindeyiz, Greenwich’e yürüme mesafesindeyiz. Buraya direkt turistik amaçla gelmediğimiz için keşfetme heyecanı duysak da acele etmiyoruz. O nedenle spesifik olarak önerebileceğim yerler kısıtlı şu anda.
Gözde: Greenwich’ten başlangıç meridyeni geçiyor bildiğiniz gibi ve bizim kaldığımız evin önünden başlayan park, bu meridyene kadar gidiyo. Yani bu kadar ilgi çekici bir yere yürüme mesafesindeyiz. Bu benim gibi uzay bilimlerine meraklı birisi için çok heyecanlandırıcı bir mesafe. Burada Kraliyete bağlı bir gözlem evi var ve görkemli bir tarihi var. Bu gözlemevinin bulunduğu alan o kadar büyük bir yeşillik ki Londra haritasına baktığınızda direkt gözünüze çarpıyor bu koca yeşillik. Burada olduğumuz için çok şanslı hissediyorum.
Bunun dışında British Museum’u söylemeye gerek var mı bilmiyorum, ancak dünyanın dört bir yanından “getirilen” eserlerin toplandığı kocaman bir insanlık tarihi panoraması.
Gitmek istediğim yerlerin listesi bir hayli uzun, en iple çektiğim ise elbette Stonehenge.
Bu şehir için yeme-içme önerileriniz nelerdir?
Fish & Chips. Şu ana kadar gördüğüm tek geleneksel İngiliz yemeği bu. Bunun haricinde dünyadan 100ün üzerinde mutfağı bulabileceğiniz restoranlar hemen her yerde. Bu sebepten İngiliz mutfağının karakteristik bir özelliğe kavuşamadığını tahmin ediyorum.
Bir de bazı cadde ve sokaklarda yemek pazarları gibi pazarlar var. Sokak yemeklerinin satıldığı tezgahlar kuruluyor sıra sıra, her çeşit mutfaktan bir şey bulmak mümkün. Yemekler orada, gözünüzün önünde pişiyor. Elbette sağlık hususu tartışılır ama birçok mutfağı da çok ucuza deneyimlemiş olursunuz. Turistik olanlara şunu söylemek istiyorum. O kadar çok seçenek var ki, pound paramızın 7 katı diye düşünerek hareket etmeyin, yanılırsınız. Örneğin bu sokak lezzetlerinde iki kişi 8-10 pound’a doyarsınız. Şu an İstanbul’da gezmeye çıktığınızda 2 kişi kaç liraya doyuyorsunuz bunu düşünün. Yani o fark 7 katı değil.
Bu güzel röportaj için Gözde ve Osman'a çok teşekkür ediyoruz=) Kendilerine
Instagram'dan ulaşabilirsiniz.
Instagram ve Youtube hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın...
Instagram: BIRBIRLAR GEZIYOR
Youtube: BIRBIRLAR GEZIYOR
Comentários